31.03.2012

Bahcenize kaktuslu dokunuslar



Bahçeniz ufak veya büyük olsun yada terasınızın bir köşesinde farklılıklara, şıklığa ihtiyac var diyorsanız bu fotoğraflar sizlere fikir verebilir.

Ben bu evi Ekim ayının sonunda alıp taşındığım için ilk baharımı yaşıyorum ve ne görsem ondan da olmalı bundan da olmalı havasında herseye saldırıyorum. Gel gelelim plansız programsız hareket etmemek gerek. Bütün akşam nette bahçelerle, bitkilerle olan siteleri dolaşıp sabah olunca ellerim cebimde gördüklerimi nereye ve nasıl uygulasam diye bahçede dolanıp duruyorum.

Geçen sene ufak ama çok zarif bir saksıya kaktüslerden bir aranjman yapmıştım. Bahçede baktığım 4 sokak kopeğimden zarar görmeyen tek bitki onlar olmuştu :) O sebeple bahçe duvarına bitişik bir köşeye daha büyük bir saksı içersine yeniden daha değişiğinden yapma kararı aldım. Fikir edineyim derken de şimdi sizlerle paylaşacağım örnekleri gördüm ve çok beğendim. Belki sizlerin de işine yarar.  Toprakla uğraşmak beni canlı tutuyor.


















Yaz Geliyor Ayaklar Fora...

Ayağınıza Bakın!



Queen_Silhouette


Men's Life Today için yazan: Caroline Kinneberg

Ayağınızın koktuğu anlaşılmasın diye plaja giderken sürekli spor ayakkabı giymekten sıkıldınız mı? Ayaklarınızın ne kadar korkunç göründüğü anlaşılmasın diye pikniklerde sürekli dizüstü mü oturuyorsunuz? MLT, en çok kullandığımız organlarımızın sık görülen problemlerini ve bunları nasıl düzeltebileceğimizi ayak uzmanlarına sordu. Belki ayakkabı kataloglarına modellik yapamazsınız, ama artık ayaklarınızı sürekli saklamak zorunda kalmayacaksınız.

Problem: Kokan Ayakkabılar

Nedir: Açıklamaya gerek yok, hepimiz hayatımızın bir döneminde bu sorunu yaşamışızdır.
Nedeni: Kokuya neden olan bakteriler, karanlık ve nemli yerleri severler. Bu da terli ayakkabılarınızı, onlar için ideal bir ortam haline getirir.
Nasıl Kurtulacaksınız: Doğal iplikten yapılmış çoraplar giyin ve ayakkabılarınızın kuruyabilmesi için her gün farklı ayakkabı kullanın. Ayakkabılarınıza, koku gidermek için üretilmiş özel ayakkabı spreyleri püskürtebilir, içlerine ilaçlı ayakkabı pudrası veya kabartma tozu dökebilir ya da bir buzdolabı poşetinin içine koyup bir gece derin dondurucuda bırakabilirsiniz. Ayak hastalıkları uzmanı Dr. Jacqueline Sutera'ya göre, "Soğuk, kokuya neden olan bakterilerin büyük bir kısmını öldürür."

Problem: Ayak Kokusu

Nedir: Üfff! Ayakkabılarınızı sokağa da atsanız bu kokudan kurtulamazsınız.
Nedeni: Dr. Sutera'ya göre, "ayak kokusunun nedeni genellikle enfeksiyondur." Ayak kokusunun habercileri, sararmış tırnaklar, pul pul "kurumuş" bir deri, derinin soyulması, cildin kaşınması ve ayaklarınızın bazı bölgelerinin kızarması veya solması, sertleşmesidir.
Nasıl Kurtulacaksınız: Bunlardan herhangi birini görürseniz, bir ayak doktorundan randevu alın. Eğer tedavi etmezseniz problem sürekli kötüleşecektir. Eğer ayaklarınız düzgün görünüyor ama sadece kötü kokuyorlarsa, yapabileceğiniz birkaç basit şey vardır: Duş alırken ayaklarınızı iyice keseleyin, sonra da bırakın tamamen kurusunlar. Nemi alması için ayaklarınızın üstüne deodorantlı ayak pudrası veya mısır unu serpin ya da ayağınıza ayak deodorantı/terlemeyi önleyici reçeteli veya reçetesiz ilaç püskürtün. Dr. Sutera, "en sevdiğiniz koltuk altı deodorantını bile kullanabilirsiniz" diye önermektedir.

Problem: Nasır ve Kalluslar

Nedir: Bir spor tıbbı grubunda ayak hastalıkları uzmanı olarak çalışan Dr. Jonah Mullens, "kallus, cildin daha yaygın bir şekilde kalınlaşmasıdır, nasır ise daha kalındır ve daha küçük bir bölgede yoğunlaşmıştır" diye açıklıyor. Çoğunlukla problem sadece estetiktir ama bazen acı verici, enfeksiyonlu ve sürekli büyüyen bir problem de olabilir. Eğer sorununuz ikincisi gibiyse bir ayak hastalıkları uzmanına gidin.
Nedeni: Nasırlar ve kalluslar, cildin genellikle sürtünmeyle birlikte aşırı basınca tepki olarak sertleşmesinin bir sonucudur. Ayağa giyilen şeylerden kaynaklanabilir. Dr. Mullens'e göre, "cilt, kendini korumak için sertleşmektedir".
Nasıl Kurtulacaksınız: Dr. Sutera, duş aldıktan sonra bir süngertaşı veya ayak törpüsü kullanmanızı öneriyor. Sertleşmiş cildi belirli bir yöne doğru hafifçe ovun, eğer sert bir şekilde ileri geri sürterseniz, cildi tahriş eder ve daha da sertleşmesine neden olursunuz. Laktik asit, üre veya alfa hidroksi asit içeren özel bir ayak nemlendiricisi de kullanabilirsiniz.

Problem: Mantar

Nedir: Ayak mantarı; cildin kurumasına, kızarmasına, kabarmasına, kaşınmasına ve soyulmasına neden olabilir. Ayak tırnağı mantarı, üzerine basınç uygulanınca canınızın yanmasına neden olabilen kalın, hassas ve rengi bozulmuş sarı tırnaklara yol açar.
Nedeni: Ayakkabılarınızın içindeki sıcak, karanlık ve nemli ortam; mantarın büyümesi için ideal bir yerdir. Bu bazen tırnağa da yayılabilir. Örneğin, futbol oynarken veya kayak yaparken geçirdiğiniz bir yaralanma, ayak tırnağının bir bölümünün zarar görmesine ve mantarın buradan ayak tırnağına geçmesine neden olabilir.
Nasıl Kurtulacaksınız: Reçetesiz satılan bir mantar önleyici toz veya krem deneyin. Eğer iki ile dört hafta arasında sonuç alamazsanız, Dr. Mullen, ağızdan alabileceğiniz ilaçlar yazabilecek bir doktora gitmenizi önermektedir. Enfeksiyonları önlemek için ayaklarınızı temiz tutun, duş aldıktan sonra ayak parmaklarınız arasındaki bölgeyi silin ve ayakkabılarınızı ve çoraplarınızı düzenli olarak değiştirin.

Problem: Tırnak Batması

Nedir: Tırnağın hemen yanındaki cilt irite olur; acı ve kızarıklığa yol açar.
Nedeni: Büyük ihtimalle tırnak makasını biraz haşince kullandınız.
Nasıl Kurtulacaksınız: Tırnaklarınızı, hafifçe yuvarlak bir şekilde kesin ve kenarlarını çentmemeye özen gösterin. "Eğer cilt iltihaplanırsa, ayak parmağını günde üç kere magnezyum sülfatlı ılık suyun içinde 10 - 15 dakika bekletmeyi deneyin" diye öneriyor ayak hastalıkları uzmanı Dr. Jennifer Saam. "Eğer durum iyiye gitmiyorsa, antibiyotik almanız veya tırnağın sizi rahatsız eden kısmını aldırtmak için tıbbi bir operasyon geçirmeniz gerekebilir."

Problem: Kurumuş, çatlamış topuklar

Nedir: Ayak topuğunun etrafındaki cilt sertleşir. Bu cilt bazen çatlayabilir de... Bu, özellikle de çatlaklar derinse ve enfeksiyon kaparlarsa çok acı verici olabilir.
Nedeni: Sürekli yalınayak yürümek veya terlik giymek.
Nasıl Kurtulacaksınız: Duş alırken, cildiniz yumuşadıktan sonra, sertleşmiş bölgeleri bir nasır tıraş bıçağı ile tıraşlayın. Havluyla kurulandıktan sonra da iyi bir nemlendiriciden bolca sürün. Dr. Saam, bunu her gece yatmadan önce yapmanızı ve uyurken nemin ayağınıza nüfuz etmesi için çorap giymenizi öneriyor.
Caroline Kinneberg, New York Times gazetesi, Vice dergisi ve Travel+Leisure dergisi gibi yayınlara katkıda bulunmuş, Paris'te yaşayan bir gazetecidir.

kaynak; http://www.bodytr.com/2011/06/ayak-bakimi-ayaginiza-bakin.html

30.03.2012

Son 11 yilda 4 buyukler arasindaki "EN"!



Son 11 yilda 4 buyukler arasinda


En az gol yiyen takim ?

Fenerbahce

En cok gol atan takim?

=   Fenerbahce

En cok galibiyet alan takim?

Fenerbahce

En az malubiyet alan takim?

Fenerbahce

En cok puan alan takim?

Fenerbahce



Kaynak: Tnt TV 90+1 programi Dr. Gurkan Kubilay 30 Mart canli yayin programindaki arastirma sonucudur :)))

Kadınlarla ilgili 10 yanlış!



İngiliz psikologlar tarafından hazırlanan ve Psychological Science isimli dergide yayınlanan araştırmada, kadınlar hakkındaki 10 yaygın düşünce çürütüldü. İşte o düşünceler:

*Tarihin ilk çağlarından itibaren erkeklerin toplayıcılıkla ailenin yiyecek ihtiyacını karşıladığı bilinir. Ancak arkeologlara göre kabilenin ihtiyacının %80’ini kadınlar karşılıyordu. Erkekler sadece zaman zaman büyük hayvanları avlamaya gidiyordu.

*Kadınların çocuklarıyla daha fazla duygusal iletişim kurduğu bilinir. Psikologlar bunun yanlış olduğunu ortaya çıkardı. Babalar annelerden daha fazla vakit geçiriyor, daha fazla sevgi gösterisinde bulunuyor. Ancak anneler çocukları gülümsediğinde daha fazla mutlu oluyor.

*Anneler çocuklarını kokularından tanıyabiliyor. Aslında bu çok da doğru bir bilgi değil. Annelere çocuklarının giydiği t-shirtler verilerek yapılan bir deneyde annelerin çocuklarını tanıyamadıkları görüldü. Babalar ise daha büyük bir çocukla bebeğin kokusunu ayırt etmede başarı gösterdi.
*Çalışan kadınların erkeklerden daha az kazandığı düşünülür. Ancak araştırmaya göre Avrupa’daki kadınların %60’ı erkeklerden daha fazla kazanıyor.

*Kadınların erkekler kadar sinirli olmadığını düşünüyorsanız yine yanılıyorsunuz. Suç istatistiklerine göre eşlerini öldüren kadın sayısı erkeklere oranla çok daha fazla.
*Her zaman kadınların daha narin, korunmaya ihtiyacı olan varlıklar olduğunu düşünürüz. Ancak psikologlar stresle baş etme oranlarına bakarak kadınların daha dayanıklı olduğunu ortaya koyuyor

*Kadınların acıya dayanıklı olmadığı da tamamen bir yanlış. doğum gibi ağrılı bir sürece kolayca katlanabildikleri düşünüldüğünde kadınların acıya karşı da dayanıklı olduğu görülebilir.

*Kadınların temizliğe erkeklerden daha düşkün olduğu da diğer bir gerçek.

*Kadınların pornografik ögelerden hoşlanmadığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.

Erkekler cinsel anlamda daha fazla heyecan duyan varlıklardır(!). Uzmanlar kadınların da bu konuda en az erkekler kadar heyecanlı olduğunu ortaya koyuyor.

Kaynak : http://www.internethaber.com/

Kapari ve Menopoz...

Bakın menopoz stresine ne iyi geliyormuş!Pek de tanımadığımız kapari menopoz dönemine yaklaşan kadınların en yakın dostuymuş. Özellikle salatalarda asla eksik etmeyin!
Süleyman Demirel Üniversitesi’ndeki (SDÜ) bilim insanları,menopoz döneminde yaşanan sorunları en aza indirmek amacıyla fareler üzerinde yaptıkları deneylerde, capari ovata (kapari) bitkisinin menopoz döneminde yaşanan stresi azalttığı sonucuna vardı.
Bilimsel araştırmayı yürüten ekibin başkanı SDÜ Tıp Fakültesi Biyofizik Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Nazıroğlu, Akdeniz ve Ege’de bolca yetişen kaparinin, menopozun yol açtığı sorunlarda etkili olduğunu açıkladı. Prof. Dr. Mustafa Nazıroğlu, kadınların menopoz dönemini rahat geçirmeleri için capari ovata bitkisinden yararlanılması gerektiğine değinerek, bitkinin menopoz dönemindeki sıkıntıları en aza indirdiğini, antioksidan düzeyini değiştirdiğini deneysel olarak gözlemlediklerini kaydetti.
Kadınların genellikle 45 yaşından sonra menopoz dönemine girdiklerini belirten Prof. Dr. Nazıroğlu, bu dönemde sıcak basması ve stres gibi şikayetlerin söz konusu olduğunu dile getirdi. Prof. Dr. Nazıroğlu, bu şikayetlerin östrojen (Yumurtlamayı sağlayan) hormonunda azalma meydana gelmesinden kaynaklandığını söyledi.
Dışarıdan hormon takviyesi sakıncalı
Östrojen yetersizliğini gidermek için dışarıdan hormon tedavisinin uygulanmakta olduğunu bildiren Prof. Dr. Nazıroğlu, vücuda takviye edilen hormonların zararlı etkileri olduğunu ifade etti. Dışarıdan hormon tedavisi yerine capari ovata bitkisinin kullanılmasının faydalı olabileceğini araştırdıklarını kaydeden Prof. Dr. Nazıroğlu, deneyde yaşlı farelerden yararlandıklarını ve farelerde deneysel menopoz modeli oluşturduklarını anlattı.
Prof. Dr. Nazıroğlu, capari ovata bitkisinin yağını çıkartarak elde ettikleri ilacı 28 gün süreyle, farelere ağızdan verdiklerini, daha sonra tüm farelerin kesilerek kan ve doku örneklerinin alındığına işaret etti. Prof. Dr. Nazıroğlu, farelerde kullanılan capari yağının etken maddelerinin miktarlarının SDÜ Merkez laboratuvarında HPLC cihazında analiz edilerek belirlendiğini de vurguladı.
Prof. Dr. Nazıroğlu, Capari Ovata’nın ilaç haline getirilmesi konusunda bazı firmalardan teklif geldiğine işaret etti. Prof. Dr. Mustafa Nazıroğlu, ;bu amaçla çalışmanın insanlar üzerinde de tekrarlanacağını ve uzun sürecek bilimsel araştırma ve çalışma sonucunda Capari Ovata’nın doz oranının ayarlanarak kapsül haline getirilerek, kadınların hizmetine sunulabileceğini sözlerine ekledi.
Stresi alıyor
Prof. Dr. Nazıroğlu’nun ekibinde yer alan SDÜ Tıp Fakültesi 4’üncü sınıf öğrencileri Hamide Betül Gün ve Şeyma Savaş da yer aldı. Şeyma Savaş, araştırmanın 3 yıl sürdüğüne değinerek, şu bilgileri verdi:
"Deneyde Capari Ovata ekstratı (bitkinin yoğunlaştırılmış sıvı hali) kullandık. Eksratı SDÜ Orman Fakültesi’nden temin ettik. Kapari ekstratını farelere 28 gün boyunca uyguladık. Deneyimiz hiçbir uygulama yapılmayan, menopoz modeli, sağlıklı olup kapari kullanılan ve menopoz+kapari grubu olmak üzere 4 gruptan oluştu. Farelere 28 gün boyunca kapari ekstratını ağız yoluyla verdik. Kapari verilen farelerden karaciğer, böbrek ve beyin dokuları aldık. Sonuç olarak, capari ovatanın menopoza girmiş farelerde oluşan stres üzerine koruyucu etkisi olduğunu anladık."
Proje mansiyon aldı
Araştırma çalışmasını TÜBİTAK’a sunduklarını kaydeden Hamide Betül Gün ise ayrıca Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi 3’üncü Uluslararası Öğrenci Kongresi’nde ’Yaşlı farelerde oksidatif stres üzerine capari ovatanın koruyucu etkisinin araştırılması’ başlıklı sözel araştırma dalında mansiyon ödülüne layık görüldüklerini kaydetti. Öğrenciler elde ettikleri ödülü SDÜ Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Yorgancıgil’e verdi.

#sinirolurum

Twitterdan secme  mesajlari....

Tek bakış açılı insanlara, tek kelimelik cevap yazan insanlara, tek kendini var sanan insanlara .

ona buna yavşayana, boncuk dağıtana

yakışklı erkek gördüğümde yanında un çuvalı gibi,vatoz balığı kılıklı kız varsa

yaratıcı düşünce yoksunlarına

Buluşursunuz , kalabalıksınızdır , ortada plan yoktur , herkes birbirine nereye gidelim napalım demekten bişey yapamazsınız

Yanında sevgilisi veya karısı varken başkasına bakarsa. Kıskançlıkla hiç alakası yok... :)

şöyle olacak böyle olacak diye kriter belirten kızlara çok ... senin aradığın erkek bu dünyada yok.haberin olsun.

biriyle uyumaya, sabah uyandırılmaya, uyanınca ilk yarım saat biriyle konuşmaya

Bilgisi olmadan fikir sahibi olup bilge şahsiyet gibi davrananlara

Ben yalnız başıma yürürken,sevgilisiyle el ele yürüdüğünü gördüğüm herkese

Kendi aralarında aguşlu guguşlu çocuk taklidiyle konuşan sevgililere

Pozitif enerjiye inanıp ortalıkta pokemon sevimliliğinde dolaşan herkese

Soyledigi ile davranislari ortusmeyen, habire ahkam kesen, simarik ve megolomani akli fikri sirf fingirdesmekte olan herkese

Zam olunca hop oturup hop kalkıp, şehit cenazesinde ağlayıp, yolsuzluklarda binbir küfür sayıp da sandıkta tepki göstermeyene !

"Fotoğraf"a hala ısrarla "resim" diyen insanlara her zaman

Ağzından çıkanla kulağının duyduğunun bir olmadığının farkında olmayan insanlara

Bir gün önce birbirlerinden nefret ettiklerini söyleyenlerin ertesi gün can ciğer kuzu sarması olmasına çok

Olaylara at gozluguyle bakan objektif ve ozgur dusunceden uzak sistemsel dusunemeyen dar goruslu yaftaci cahillere

Kimsenin farkina varmadigini sanip baska adamlarla fingirdesen evli hatunlara

iyilik yap onun için çabala sonra karşılığını alamadığım zamanlar insan dışı varlıklara

dürterek dokunarak dibime girerek konuşan insanlara

Agzini sapirdatan insana, ozentilere, kiskanclara, patavatsizlara !

  burcu hatunu derki; " Önce söyleyip sonra arkasından 'yok birşey' denilmesine ... "

İnsana bişeyi zilyonkere anlatıp bişey yokmuşçasına halen anlamamasına

dar kaldırımlarda inci gibi yanyana dizilip aheste aheste yürüyen insanlara .

önce followlayıp sende geri followladığın an unfollow yapan sinsi insanları bi kaşık suda boağabilecek kadar "

kalabalık bir ortama girdiğimde tek tek hal hatır sorup ayrıca sarılıp öpüşmeye .

Etrafındaki herkese laf sokan,lakap takan,bunlara kendi kendine gülen 'sözde kendisi kusursuz' beyni hasar görmüş insanlara

''Zaman Tüneli'' denilen lanet olası pislik yapıya çok

gudubet Feriha'ya bir kere gül bir tebessüm et bişii yap sevimsiz

4+4+4ün saçmalığını anlayamayanlara, Türkiye'nin gelecekteki karanlık günlerini göremeyenlere ya da görmek istemeyenlere

sevgilisi olan arkadaşlarıma çok çok aptallaşıyosunuz gerçekten.

Sevdiğimle bir kızın konuşmasına ağzını burnunu kırarım hiç kaçışı yok :D

İyi,tamam,peki,sen bilirsin gibi laflara

Olmayan goguslerini sıkıstırarak desteklerle millettin gozune sokan kiz arkdslaraa:p

arkasından konuşup yüzüne gülen insanlara

Sen kilo mu aldın dıye soranlara

29.03.2012

Bir ergenle yaşamak…(28 Mart 2012 - Yazar: Gül Abus Semerci )

İki lafından birinin sonunu “ezik” ya da “mal mısın anne ya” diye bitiren 12 buçuk yaşında bir kız çocuğuyla yaşamanın tuhaf bir kafası vardır. Sürekli tetikte olmak gerekir. Kelimeler özenle seçilir. Kafayı çalıştırmak, yeni davranış biçimleri geliştirmek gerekir. Çünkü insanın karşısında daima mavra yapacak, koca kadına (o kadın ben oluyorum) “ezik misin bebeğim sen ya” tarzı bakışlar atacak zeki, cin gibi, utanmaz arlanmaz bir çocuk vardır. Oysaki bu çocuk daha düne kadar “dünyanın en şahane kadını” tarzında yaklaşmıştır annesine. O hayranlık yerini ne zaman ve niçin “ya git başımdan” hissine bırakmıştır, fark etmezsiniz bile. Anlatacağım hepsini…
Çok uzun değil, bundan bir yıl önce başladı her şey…
İşte 40’ı aşmış her insan evladı gibi, “spor yapsak”, “şu sigarayı bıraksak” dediğim sıralardı. Fakat iş güç fazla, en iyisi evde takılayım dedim. İnternetten pilatesti, yogaydı, zumbaydı bir dolu egzersiz zımbırtısı indirdim. İtiraf edeyim; aralarında böyle “ay bak ya, canım, ne günlerdi” diye hislendiğim bir iki aerobik videosu da vardı. Uzatmayayım; cdleri koyuyorum, başlıyorum ekranda kadınlar ne yapıyorsa aynısı yapmaya. Böyle salonun ortasında hoplayan zıplayan bir kadın. Kızım girdi sonra içeri. “Ne yapıyorsun” dedi. “Spor” dedim. Sırıttım…Şen bir kahkaha attım.
“Fit bir anne istemez misin şekerim…”
Şöyle küçümser gibi baktı lafı yapıştırdı.
“Ezik misin sen ya, spor salonuna gitsene!”
Kaldım öyle. “Haydi bakalım” dedim kendi kendime, “ergenim benim hoşgeldin”… Ne olacaktı şimdi? Bundan sonra paso aşağılayacak mıydı beni? Hormonları değişiyor tabi, içinde ne fırtınalar esiyor, benimle çatışacak, beni aşacak ki kişiliğini bulacak, “anlamak lazım” deyip susacaktım. “Pataklarım çocuk seni diye bağıracağıma”, filmlerdeki Amerikalı anlayışlı anne tribiyle “anlıyorum seni tatlım” şeklinde yaklaşacaktım. Kısacası nerden baksan 5-6 yıl bu ergen tribine maruz kalacaktım. Oysa daha “o bakış”a sahip bile olamamıştım. O bakış ki sadece annelerimiz yapabileceği bir şeydi. Tek bir göz hareketiyle “yapma çocuğum” diyebilmekti. O bakış, “misafir gitsin, dünyayı dar edeceğim sana” derdi misal. Tuhaf ki, aslında bir şey de yapmazdı. Ama ne sükseli bir bakıştı o öyle. Öyle zamane annelerinin yapabileceği bir şey değildir. Uzun bir eğitim gerektirir. Benim durumum ortada. 10 üzerinden sıfır.
İşte bu yüzden “ergenlik çağındaki çocuğu olan anne babaların dikkat edeceği şey” gibisinden bir cümleye elbette başlayamayacağım. Mütevazilikten değil, bilsem hakikaten ahkam keseceğim. İspatlanmamış ipe sapa gelmez birkaç cümle kurabilirim ancak… Bir de zaten şart değil…
Bizim gibi okumuş yazmış entel annelerin en belirgin özelliği “ben annem gibi davranmayacağım çocuğuma” hissi galiba. Hele ki benim gibi geleneksel bir aileden gelmişse ve üstüne bir de entel bekar anneyse, durum daha vahimleşir. Kızım bebekken az carlamadım sağa sola. “Hayır olmaz, bu çocuk her gece dokuzda yatağına bırakılacak. Ve mışıl mışıl uyuyacak.”
Sonuç? Tabii ki ayağımda salladım. Yemek mi yemiyor. Önünden yemeğini alıp cezalısın, odana filan demedim. Tıpkı annem gibi, “Yesene çocuğum bunu bulmayan çocuklar da var” minvali laflar sarf ettim. Oysa annemin aç çocuklardan söz edip içimi ezdiği anları hep içim ürpererek hatırlarım. Tabi entel annenin tarzı biraz daha farklı oluyor. Yoksulluk, sınıf farkı, dünya ekonomisi, tüketim toplumu derken mevzu uzuyor ve çocuk “ne diyorsun anne ya” deyip çekip gidiyor. Ve anlıyorsun ki, çocuklar netlikten hoşlanıyor. “Bunu bulamayan çocuklar var”. Gayet net.
“Buldun, ye! Ye, tepemi attırma benim!”
Masadan kalkarken tabağını götürmüyor mu… Derhal ufak çaplı bir kalay basılmalı. “Çocuğum hop nereye. Lokanta mı burası!”.
Madem bu sıpa veli toplantısına gideceğim zaman, “anne gibi gel” diyor. Madem ki ben gardrobumda döpiyesim var mı bakınıyorum… O halde neymiş, gelenekselliğin sadeliği bazen de işe yararmış, küçümsememek lazımmış…
Bir ergenin ruh durumu “annem babam ve dahi kimse beni anlamıyor”dur değil mi çoğunlukla. Ya biz? Anne, babanın halet-i ruhiyesi nedir? Tam anlamıyla şudur aslında: “Seni bu hayatta anlarsa en iyi ben anlarım çocuğum”. Külliyen yalan. Asıl sen anlamazsın. Tamamen ebeveyn egosu. Bir büyüklük taslama hali. Uzun bir söylev, nasihat faslı, kendini çocuk üzerinden var etme hevesi. Nefret eder çocuk bu halden. “Mal mısın ya, ne diyorsun?” cümlesi geldi, gelecektir. Misal fazla internete takılıyordur, uyarmak istersin. Odasının kapısını hafifçe tıklatıp “biraz konuşabilir miyiz” dersin, yatağının kenarına oturursun, hayal ettiğin şey; hatasını anlayıp, “dikkat edeceğim bundan sonra” diyen bir çocuk, “seni seviyorum kızım”, “seni seviyorum anne”, “iyi geceler Tom”, “iyi geceler Laura” falan filandır işte… “Ilgaz’cım farkında mısın kızım, internette fazla zaman geçiri”… “Ok” der. Ok ne ya? Neyin ok’u. “Yorsun”u bile eklememişsindir daha. Ama ok. Nasihat ve söylev kısmını hızla geçip “Çocuğum mesincırdaki kankan mıyım ben senin, lafımı dinle, internette fazla zaman geçiriyorsun diyorum sana” diye carlarsın. Yatakta arkasını döner bu sefer. “Bay”. Bay ne? Yani git diyor. “Niye takıldın şimdi sen buna, canın mı sıkkın senin?” diyor. “Bütün gün evde kapandın, konuşcak adam bulamadın mı?” diyor. “Sarma, uğraşamam, uzatma, uyuyacağım, bay!”.
Görüldüğü üzre gayet kısa, net. Ok ve Bay. Çünkü haftanın en az dört günü bu konuşmaya maruz bırakılmıştır. Bu yüzden “kadın ne hissetti, ulan bu da anne, bir kalbi var” filan diye düşünmez. İşte o zaman eski günler gelir aklınıza. Mutlaka doğduğu günden itibaren çocuğun yaptığı her şeyi sanki çok değerli bir koleksiyonun parçasıymış gibi saklarsınız. Bizim var örneğin. Koca bir bavul. Ilgaz ne çizdiyse, ne yazdıysa alıp koymuşum. En çok da bana yazdığı şiirleri saklamışım. “Canım annem, sen bir meleksin, her şeysin, bir tanesin” türünden şiirler*. Terk edip giden eski bir sevgilinin ardından mektuplarını bulmuş gibi hasretle okumaya başladım hepsini. Fazla duygusallaşıp nerdeyse ağlıyordum ki, kızım girdi içeri. Yine şöyle bir baktı. İçimden o söylemeden derhal “malım evet” demek geçti. Ama o kadar da ezik görünmemek için “ben de şunları topluyordum, ne oldu sen niye geldin?” Kızım manzarayı gördü ve hislerimi derhal anladı. Şöyle uzanıp bir makas aldı yanağımdan, manidar bir gülümseyişle biraz baktı ve gitti. Muhtemel şöyle diyordu içinden; “seviyorum kız seni”.
İçimin yağları eridi. Sanki beynime binlerce seratonin pompalandı. Hani evde olmasa, utanmasam zıp zıp zıplayacağım mutluluktan. Ben bir malım evet! Eziğim fena halde. Ne olmuş. Ok. Bay.

Bir ergenle yaşamak…(28 Mart 2012 - Yazar: Gül Abus Semerci )-uzuncorap.com

Evcil Hayvanlarimiz Icin Tasarimlar...

Can Dostlarimiz icin degisik yuva fikirleri...

castagna dog houses by Italo Bosa for Bosa (r)


castagna dog houses by Italo Bosa for Bosa (r)



















Kopekler icin zarif ve klasiklikten bikanlar icin ideal bir tasarim...


* * *



Bu biraz daha luksu sevenler icin olsa gerek benim bahcede baktigim sokak kopeklerime pek uygun bir tasarim degil ama kokos Gumus (Maltesse Terrier) sevebilir :)
 * * *



Cat Tree House Handmade Design by Pet House Trees

Super super super :)) Tam da kedilerin bayildigi  kombinasyon. Bundan keyif almayacak kedi ne ister bilemem :)
 * * *



Bunu eminim evinde bile bir cok kisi rahatlikla yapabilir ve oyuncu afacanlar icin epey keyifli zaman gecirilecek bir yuva olur...


* * *

Aslinda onlar sevildikten sonra eski bir battaniye yada yastigin uzerinde de cok keyifli olabiliyorlar :) Benim evde 2 kedim bir kopegim bahcemde ise 4 tane iri cusseli sokak kopegim var. Kulube olmasina ragmen hic biri icine girmiyor. Plajlarda olan buyuk minderlerin ve benim verandaya koydugum koltugumun uzerinde onlar cok ama cok mutlular.

Hayvan sevin yada sevmeyin ama onlara bakmakla yukumlu oldugunuzu unutmayin.  Bir kap su ve yemek koymakla kimse birsey kaybetmez ama inanin o ic huzuru dunyalara deger. Neticede onlar da bir canli ve herkes ihtiyaci olana yardim etmek zorunda.

Ve inanin insanlara gore onlar caninizi yakmiyor, sizi uzmuyorlar... Senelerce kedi bakarim ama calistigim icin kopek olayina hic yeltenmemistim. Cesme'ye yerlesmemle bir suru kopegin sahibi oldum ve ogrendim ki onlarin sevgisi bir baska olurmus :)

Paskalya yortusu ve suslu yumurtalari...



Paskalya dönemi yaklaşık olarak Mart sonundan Nisan sonuna kadar olan dönemdir. Her sene sabit bir tarihte gerçekleşmeyen ve dünya kiliselerinin çoğunda Pazar günü kutlanan Paskalya Günü ise, Kıyam Yortusu, Diriliş Pazarı ya da Diriliş Günü olarak da adlandırılır.

Beni gunun anlami ve kutlanisi ilgilendirmiyor, tum inanclara saygiliyim... Fakat her ozel gunlerini bir cosku ile kutlamalari ve her ozel gune bir sembol vererek coluk cocuk hep beraber bunu yasamalari cok guzel.


Su yumurtalarin her biri ayri bir sanat... Yumurtalarla turettikleri oyunlar ise yas farki gozetmeden herkesi icine davet edercesine...




27.03.2012

Fatih Terim size cok yakisiyor!!!

Maca 5 gun kala Culio'nun TV ye yaptigi aciklama ( galatasaray'a karsi oynamak aslinda hic istemiyorum ama kontratim nedeni ile camia icin  oyanamam gerekiyor) ve bunun sebebi gosterilen koskoca teknik direktorun yine muhabir sorusu uzerine verdigi "sezon sonu bizde olmali, olacatir" aciklamasinda ki inkar sebebi hele daha da komik:))

Terim'in Culio'nun Ordu'nun oyuncusu oldugunu ve son karari yine Ordu Sporu'un verebilecegini bilmemesi :))  Sen nasil bilemezsin takimin kimi ne sartlarla kiraladigini.... Ama adam o kadar megolomanki hepsi zaten onun oyuncusu o, bu, su farketmiyor...

Ve Ali Durust Ordu Spora aba altindan sopa gosterdi tvde... Biz sana o oyuncuyu kiralayarak iyilik yaptik diye.. Iyiliklerimizi unutma emi yoksa hııııı cızzz yapariz sana :))) Halbuki yapilan iyilikler agza alinmaz bizim kulturumuzde, ayiptir.


Saat sabah nerede ise 3e kadar Telegol'u izledim dogrusu izleyin yorumunuzu objektif olarak yapin! Ya bunlarin kapasitesi dertlerini anlatmaya musait degil yada dogru konusmayip laf geveliyorlar...

26.03.2012

Tunç çağından beri yerleşimi olan Ildırı /Erythrai - Çeşme


 Ildırı /Erythrai - Çeşme

Çeşme merkezden İzmir'e doğru en uç yerleşim bölgesi olan Ildırı köyünün antik dönemdeki adı Erythrai’dir. Erythrai sözcüğünün Yunanca’da “kırmızı” anlamına gelen Erythros’tan türediği, kent toprağını kırmızı renginden dolayı Erythra’nin “Kızıl Kent” anlamında kullanıldığı sanılmaktadır. Bir başka varsayıma göre ise kent adını ilk kurucu Giritli Rhadamanthes’in oğlu Erythros’tan almıştır.

Çeşme'den ayrılan dağlık yapısı ve doğal güzelliğinin yanı sıra özellikle enginarı ve balıkları ile ünlüdür.
 
"Fatmagül'ün suçu ne" dizisi ile hiç bilmeyenlerin bile öğrendiği bu balıkçı koyu, Alaçatı'nın tersine rant amacı ile pompalanmayarak, dogallığını koruması ile bana göre daha kıymetli. Bildiğim kadarı ile zaten sit alanı ilan edilmiş olan Ildırı (Ildır) zamanında hazine avcılerının da uğrak yeriymiş. Ama ne yazıkki su an bile beton yığını görünümü mevcut.

Manzara Kahvenin lokmasını özellikle adını aldığı manzarası eşliğinde öneririm...

25.03.2012

Baktiginda, kendinden dem vuranlara gercekte ne olduklarini gosteren bir ayna istiyorum....

Kendini habire meth edenlere,
Egitimi olmadigi halde her konuda ahkam kesenlere,
Yapiyorum, ediyorum dedikleri halde aslinda bencilce hep bana diyenlere,
Aslinda somurgen bir nesle imza attiklari halde cocuklari ile yersiz ovunenlere,
Bir kere bile yabanci bir ulke gormedikleri halde google kivami davrananlara,
Kendi basina geldimi kanli goz yasi dokup, kendi yaptimi hakli nedenler sunduklarini sananlara,
Akil vermeye gelince ahkam kesip basina geldiginde ahhh vahhh edenlere,
Cok becerikli imaji sergileyip hic bir ise yaramayanlara,
Aldatildiginda destek arayip, aldattiginda tek kelime etmeyenlere,
Kendini acindirarak aciz rolu oynayanlara,
Iyi niyetli gorunup altinda gercek bir bencil olanlara,

Ya da cevrelerinde bunlardan dolu oldugu halde goremeyenlere...

Gururumuz "SARI MELEKLER"


AVRUPA’NIN YENİ ŞAMPİYONU

CEV Kadınlar Avrupa Şampiyonlar Ligi Final maçında Fransa’nın RC Cannes ekibi ile karşılaşan Fenerbahçe Universal Bayan Voleybol Takımımız, güçlü rakibini 3-0 mağlup ederek, Avrupa Şampiyonu oldu.

Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de düzenlenen "Dörtlü Final"de, dün Rus ekibi Dinamo Kazan’ı 3-1 mağlup ederek finale yükselme başarısı gösteren Sarı Melekler, finalde ise RC Cannes’i 3-0’la rahat geçti. Sarı Meleklerimiz daha önce ikincilik ve üçüncülük elde ettiği Kadınlar Avrupa Şampiyonlar Ligi’nde, Türkiye’ye bu kez şampiyonluk getirdi. Azerbaycan’da Cannes’ı 3-0’la geçen Dünya şampiyonu, Takımımız dev kupayı müzemize taşıdı. Takımımız bu galibiyetle tarihinde bir ilki gerçekleştirdi ve Şampiyonlar Ligi Şampiyonu olma başarısını gösterdi.

Organizasyona da Fenerbahçe Universal forması giyen voleybolcular damga vurdu. Kim turnuvanın "En Skorer Oyuncu" ve "En Değerli Oyuncu" ödülünü kazanırken, Naz Aydemir de "En İyi Pasör" ödülünün sahibi oldu.

Maç sonrasında büyük heyecan yaşayan oyuncularımız ve teknik ekibimiz, sevinçlerini yöneticilerimiz ve taraftarlarımızla kutladı. Kaptan Seda Tokatlıoğlu’nun kupayı hava kaldırmasıyla birlikte sevinç bir kat daha arttı.

Haydar Aliyev Spor Kompleksi’nde oynanan final karşılaşmasını Başkanvekilimiz Nihat Özdemir, Asbaşkanlarımızdan Ali Koç, Cihan Kamer, Mithat Yenigün, Yönetim Kurulu Üyelerimizden Hakan Dinçay, Ünal Uzun ve Turan Şahin’in yanı sıra Universal Hastaneler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Azmi Ofluoğlu ile Universal Genel Müdürü Dr. Mahir Turan da izledi.

Birinci set karşılıklı sayılarla çekişmeli bir şekildi sürdü. Fenerbahçe Universal 3-1 öne geçti fakat Cannes ilk teknik molayı 8-7 önde geçti. Shashkova’nın sayıları ile Fenerbahçemiz 9-9’da eşitliği yakaladı. Kim’in smaç servisleri ile Takımımız ikinci teknik molayı 16/12 önde kapattı. Kim oyuna ağırlığını koyunca smaç servisleri ve plaselerinin getirdiği sayılarla rakibi dağıttı ve seti de 25-14 kazandı.

İkinci sete Sarı Melekler etkili servis atarak başladı ve Kim’in sayılarına, Eda’nın dörde kaçarak elde ettiği sayılarla teknik molaları 8-6 ve 16-13 önde geçti. Oyundan kopmayan Cannes skoru 17/17’de yakalamasına rağmen Kim ve Fabian’ın sayıları yine skoru Fenerbahçemiz lehine çevirdi. Seti de Fenerbahçe Universal 25-22 kazandı.

Üçüncü sete Cannes son şansını iyi kullanabilmek için etkili başladı ilk teknik molayı da 8-7 önde kapattı. Buna rağmen Sarı Melekler oyundan kopmadı yaptığı büyük mücadele ile ve rakibi durduran bloklarıyla seti 25-20, maçı da 3-0 kazarak bir tarih yazdı.
http://fenerbahce.org/fb2008/detay.asp?ContentID=28504

Ev atiklari ile KOMPOST yapimi...

Bahçe atıklarının doğal yolla çürütülerek organik maddece zengin bir ürüne dönüştürülmesine KOMPOST yapma ve bu ürüne de KOMPOST denir. Neden Kompost? Bahçenizde Kompost kullanarak * Daha az kimsayal gübre kullanırsınız, * Toprağınızın yapısını iyileştirirsiniz, böylece daha yumuşak ve su tutan gevşek bünyeli toprağa kavuşursunuz.

Kompost Nasıl Yapılır?
Formül:

Kahverengiler + Yeşiller + Rutubet + Hava + Hacim = Kompost

"Kahverengiler" kuru materyaldir ve karbon kaynağı olarak nitelenir.

* Kuru yapraklar
* Odun talaşı ve yongası
* Saman
* Kağıt karton atıkları
* Budama atıkları

"Yeşiller" taze materyaldir ve azot kaynağı olarak nitelenirler.

* Kesilmiş taze çim
* Sökülmüş hastalıksız yeşil aksamlı bahçe bitkileri
* Yumurta kabukları
* Kahve çay atıkları
* Mutfaktan çıkan sebze meyve atıkları

Not: Azot kaynakları her zaman yeşil renkli olmak zorunda değildir.

Basit bir kompost yapımı için aşağıdaki videodan bilgi alabilirsiniz.

https://www.facebook.com/#!/photo.php?v=10150187345334580

24.03.2012

FENERBAHCELİ OLMAK "1" AYRICALIKTIR !!!

‎42.940 dişi Kanarya!! Kiminin kadınlı erkekli tribünlerinde göremeyeceği bir destek.Kiminin stad kapasitesi değil. #HelalOlsunDisiKanaryalar
T. Sekerercioglu

Dikkat! Yaz saatine geçiyoruz!

Gün ışığından daha fazla yararlanmak amacıyla her yıl yapılan ileri saat (yaz saati) uygulaması kapsamında, bütün yurtta saatler, gece 03.00'den itibaren bir saat ileri alınacak.

Unutulmamasi Gereken Film Replikleri III

Coco Avant Chanel
"Saçını kestiren bir kadın hayatını değiştirmek üzeredir."

Casanova "
"Sonsuza kadar mutlu yaşadılar, ama ayrı ayrı."

Mar Adentro
"Eğer kaçamıyorsan ve başkalarına bağımlıysan, gülümseyerek ağlamayı öğreniyorsun."

Alice in Wonderland İ
"mkansıza ulaşmanın tek yolu, onun mümkün olduğuna inanmaktır."

Scent of a Woman
"Hiç kapıldın mı o hisse, gitmek istersin hani, ama aynı zamanda da kalmak gelir içinden."

Cast Away
"Asla umudumu kaybetmek ve hayata küsmek gibi bir durumum olmadı. Çünkü ertesi gün güneşin yine doğacağını biliyordum."

500 Days of Summer
"Bir yanım onu unutmak istiyor,bir yandan da bu evrende beni mutlu edebilecek tek insanın o olduğunu biliyorum."

What Dreams May Come
"Herkesin cehennemi farklıdır. Sadece alev ve acıdan oluşmaz. Asıl cehennem, yolunda gitmeyen hayatındır."

The Shawshank Redemption
"Korkun seni mahkum eder, umudun seni özgür bırakır."

Mona Lisa Smile
"Hiç bir kitap size ne düşünmeniz gerektiğini söyleyemez."

The Fisher King
"Düşünmek önemlidir. Bizi mercimeklerden ayırır."

21.03.2012

Farkindalik...

Farkındalık; Yargısız bir şekilde şimdiki ana odaklanabilmek amacıyla, dikkatinizi toplayabilmektir.

John Kabat-Zinn


2011’de Türklerin tatil amaçlı gittiği ilk 10 ülke

Turizm Yazarları ve Gazetecileri Derneği TUYED Ar-Ge birimi, Türkiye’den yurtdışına paket tur ile hangi ülkeye kaç kişi gittiğini belirledi.

Araştırmaya göre 2011’de Türklerin tatil amaçlı gittiği ilk 10 ülke:

Yunanistan 85.450
Suriye 75.632
İtalya 75.189
Bulgaristan 12.333
İspanya 7.196
Almanya 6.293
Rusya + BDT 5.921
Hollanda 5.453
Fransa 4.015
Avusturya 3.836

Nazar Boncugu ve Nazar...




nazar boncuğunazar boncuğuNazar Boncuğu - Eski bir anadolu inancının camdaki yansımaları
İ
nsanlık tarihi boyunca, her kültürde ve dinsel inançta, göz figürü kötülükleri savan güçlü bir tılsım olarak kabul edilmiştir...

Bu figüre, Musevi, Hıristiyan ve İslam kültürlerinin yanı sıra, Budist ve Hindu toplumlarda da rastlıyoruz. Bu ortak gelenek Anadolu'nun 3000 yıl öncesine dayanan cam sanatında yeni bir kimlik kazanır. Anadolulu bir cam ustası, göz figürünün gücünü ateşin gücüyle birleştirerek yepyeni bir tılsım yaratır:

Nazar Boncuğu


O zamandan bu yana insanlar, kötülüklerden korumak istedikleri her şeye nazar boncuğu iliştire gelmiştir. Yeni doğmuş bebeklerden, bindikleri ata, hatta, evlerinin kapılarına bile...
Nazar boncuğu geleneği Anadolu'da hâlâ yaşamaktadır. Sayıları giderek azalan nazar boncuğu ustalarının hünerli elleriyle biçimlendirdiği ışıltılı göz boncukları, Anadolu'dan dünyanın dört bucağına yayılmaktadır.



                                                                                *  *  *


Nazara gelmek: Kötü ve kıskanç bakışların etkisinde kalmak.


Siz nazara inanirmisiniz bilmiyorum ama gözün, beyin enerjisini yayabileceğini bildiğimden  ben nazara inanırım. Korunma yöntemi olarakta öncelikle temiz bir kalbiniz ve içiniz müsterih olmalı.


Bana sorarsanız bana nazar değmesi için çevremdeki kimselerden artı bir özelliğim yok ama niye ise kendi kendilerine beni çıta kabul edenler, sürekli benim elimi sürdüğümü yada sahip olduğumu benden almak isteyenler yada rekabet haline girenler pek çoktur etrafımda.


Yolları açık olsun, ben adım adım hedeflerimi gerçekleştirmeye devam edeceğim :) Bu uğurda beni üzeni, çelme takanı, hayatını onaylamadiğim kişileri de yolumdan itip atacağım.  Ben biliyorumki ; Bu kişilerin coğu benim yerimde olsalar bir yerde çoktan tıkanır pes ederlerdi.


Elemtere fiş kem gözlere şiş :)

20.03.2012

Gezegen Evi / İzmir



İTK Gezegenevi ülkemizdeki ilk halka açık sabit dijital planetaryumdur. Açılışını izleyen ilk yılda 15bin ziyaretçi tarafından ziyaret edilen İTK Gezegenevi ziyaretçilerin doğayı, evreni, gökcisimlerini daha yakından tanıması için kurulmuş bir eğitim ortamıdır.
İTK Gezegenevi’ndeki sunumlarda çeşitli belgeselleri izlenmekte, o ay gökyüzündeki parlak gök cisimleri veya ilginç olayların anlatıldığı sunumlar yapılmakta ve ziyaretçilerin soruları cevaplanmaktadır. İster yıldızlara bakarak yön bulmayı öğrenmek isteyen izci grupları, ister yıldız evrimini görsel şekilde öğrenmek isteyen üniversite öğrencileri olsun, İTK Gezegenevinde her gruba yönelik gösteriler sunulmaktadır. Eğitimde fırsat eşitsizliğinin yaşandığı ülkemizde İTK Gezegenevi kapılarını tüm çevre okullara, dernek ve bireylere açık tutarak bu imkânı bilime ilgi duyan herkes için ulaşılabilir kılmıştır.İTK Gezegenevinin sunumları gökbilim ile sınırlı değildir. Anadolu’nun zengin arkeoastronomik mirasından yararlanılarak Sanat, Matematik, Mitoloji ve daha birçok alanda canlandırmalar yapılabilmektedir. İzmir’in bilim ve kültür hayatının vazgeçilmez unsurlarından biri haline gelmeyi kendine hedef olarak belirlemiş olan İTK Gezegenevi ülkemizde yeni filizlenmeye başlayan planetaryumlara öncülük etmektedir. Geleceğin bilim insanlarına esin kaynağı olabileceği bilinci ve heyecanı ile eğitimde bir çığır açmış olan İTK Gezegenevi, sürekli yenilenen gösterimlerle bilim meraklılarının hizmetinde olacaktır.
Planetaryum Nedir ?
İlk yıldız yansıtıcısı, Zeiss Rüya Makinesi (1923)Gece gökyüzündeki yıldızların ve gezegenlerin yapay görüntüsünün özel bir yansıtıcı yardımıyla kubbe şeklindeki tavana yansıtıldığı bir gösteri salonudur. İnsanlığın gökyüzüne duydugu ilginin tarih oncesine dek indiğini Ay ve Güneş desenleri mağara resimlerinden anlıyoruz. Ay, Güneş ve yıldızların görüntüsünün işlendiği tapınak veya mezar tavanları, insanların gökcisimlerine duyduğu hayranlığın, onlara yakın olma arzusunun bir sonucudur. Kapalı bir mekanda duvar kabartmaları veya boya yerine gerçek isiktan yıldız görüntüleri yansıtarak yapay bir gökyüzünün canlandırılması fikri bir iddiaya gore ortadoğuda ortaya çıkmıştır. Söylenceye göre 13.yuzyılda Haçlı seferlerinden dönenlerin, yanlarında getirdikleri siyah bir cadırın üzerinde yıldızların konumlarıyla birebir örtüşen delikler vardı ve gündüz deliklerden süzülen Güneş ışığı gece gökyüzünü canlandırıyordu. Bu çadır gerçekten varmıydı, kim yaptı bilinmemektedir.

Yeni nesil dijital yansıtıcılar OpenGL ve Silicon Graphics teknolojisi sayesinde gösteri yelpazesini genişletmiş, insanin kan damarları içinde yolculuktan, Rönesans sanatçılarının eserlerine çok çeşitli konularda gösteriler sunmaktadır. Bu açıdan bakıldığında çağdaş bir yıldızevi sanattan bilime her konunun sunulabildiği bir gösteri ortamıdır.
planetariumİlk çağdaş yıldızevi yansıtıcısı 1923’ta Alman Zeiss firması tarafından üretilmiştir. Hayden yıldızevi, New YorkOrtasında parlak bir ışık kaynağı bulunan kapalı bir metal kutu şeklindeki yansıtıcı, üzerindeki deliklerden süzülen ışığın kubbeye vurması sonucu yıldız görüntülerini canlandırıyordu. Başlangıçta sadece ışık kaynağı ve merceklerden oluşan yansıtıcılar günümüzde çoğunlukla bilgisayar kontrollü karmaşık opto-elektronik cihazlar halini almıştır. Bir yıldızevinde seyirciler dairesel bir düzenlemeyle oturarak kubbe şeklindeki tavanda çeşitli projeksiyonlar izlerler. Gösteriler çoğunlukla gökbilim konusunda yetkin bir kişi tarafından canlı olarak sunulur. Salonun ortasında yer alan yansıtıcı yıldızlar ve gezegenlerin görüntülerini kubbeye yansıtarak gece gökyüzünü canlandırır. Karanlık bir ortamda kubbe içine yansıtılan Samanyolu altında parlak bir yaz gecesinin yaratılması veya yansıtıcının hızlandırılarak gök kubbenin dönüşünün hızlı çekimde canlandırılması unutulmaz bir tecrübedir. Gelişmiş yansıtıcılar gece gökyüzünü canlandırmanın yanısıra bilgisayar destekli simülasyonlarla yerden havalanma ve göktaşları arasından geçilerek Satürn’ün halkaları arasında dolaşma gibi gösteriler sunar. Gösterilerin karanlık bir ortamda klasik veya new age türü müzikler eşliğinde yapılması izleyiciyi heyecanlandıran bir atmosfer yaratır. Uzak bir galakside bir yıldızın süpernovaya dönüşmesi veya Güneş’in derinliklerine dalınarak nükleer tepkimelerin Güneş’in çekirdeğinden izlenmesi eşsiz bir öğrenme deneyimidir.
Planetaryumun Eğitimsel Önemi :
PlanetariumÜlkemizde temel coğrafya, gökbilim, fizik ve matematik gibi bilimlerin uygulamalı olarak öğretildiği, somut bilimsel gerçeklerin eğlenceli bir ortamda halka anlatıldığı mekanlar bir elin parmaklarını geçmemektedir. Özellikle temel bilimler konusunda büyük zaaflar gözlenmektedir. Örnek olarak bir haftanın neden 7 gün olduğu (Ay’ın iki evresi arasında geçen süre) veya bir çemberin iç açılarının neden 360 derece olduğu (yaklaşık bir yıldaki gün sayısı) temel eğitim müfredatının bir parçası değildir ve konuya özel ilgisi olanlar dışında hemen hiç kimse tarafından bilinmemektedir. Benzer şekilde en temel bilgilerden biri olması gereken mevsimlerin neden değiştiği sorusuna üniversite mezunu pek çok kişi, Dünya’nın Güneş’e yaklaşması ve cevabını verecektir. Yıldızlar yardımıyla yön bulmak gibi hayat kurtaran bilgilerden, yıldız falcılığının neden gerçek dışı olduğunu açıklamaya bir yıldızevinin misafirlerine sağlayacağı sayısız yararlar vardır. Yıldızevleri temel bilgilerin verilmesinden öte ziyaretçileri heyecanlandıran ve öğrenme arzusunu motive eden çok özel bir niteliğe sahiptir. .,

İzmir Özel Türk Koleji Çiğli Şubesi
Adres : 8019/21 Sokak No: 22 Çiğli / İzmir
Telefon : +9 0232 386 57 27 ( Dahili: 208 )
Faks : +9 0232 386 45 19
E-posta :
info@gezegenevi.com

Uzay Kampi Turkiye


Kaya ve Mary Tuncer tarafından İzmir'de  bir çok sponsorunda destek verdigi Uzay Kampı 2000 yılında İzmir'de açıldı.

Bir uzay ve bilim merkezi olan Uzay Kampı Türkiye, gençleri bilim, matematik ve teknoloji alanında kariyer yapmaları için motive etmeye odaklanmıştır. Hem çocuklar hem de yetişkinler uzayla ilgili interaktif simülasyonların kullanıldığı dinamik ve eğlenceli bir ortamda; iletişim, takım çalışması ve liderlik alanlarında da eğitim alırlar.

Uzay Kampı Türkiye programlarında, katılımcılara uzayda yaşama ve çalışma hissini veren simülatörler kullanılmaktadır. Uzaya gitmek 8,5 dakika sürer ancak gerçek bir uçuş görevinin hazırlıkları yıllar alır. Yıllarca süren bu görev eğitimleri Uzay Kampı Türkiye’de 2 günlük, 5 günlük ve 6 günlük programlarla sunulmaktadır.



Uzay Eğitimleriyle Küresel Dostluk

12 Haziran 2000’de açılan eğitim ve eğlence merkezi Uzay Kampı Türkiye’yi, 50'nin üzerinde ülkeden 100 bini aşkın genç ve yetişkin ziyaret etmiştir. Son teknoloji ile donatılmış tesisimiz farklı uluslardan gençlerin bir araya gelip uzun süreli arkadaşlıklar kurabilecekleri ve diğer kültürleri anlayabilecekleri ideal bir ortam sunmaktadır.
Bilimsel eğitim veren Uzay Kampı Türkiye, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından da tanınmaktadır. Kampımız; merkezi Hunstville Alabama’da bulunan Amerika Uzay Bilimleri Sergi Komisyonu Lisansına sahiptir ve ayrıca Türkiye Kamplar Derneği üyesidir.
Detaylı Bilgi icin :

“Türkisch für Anfaenger” (Yeni Başlayanlar İçin Türkçe)

Bir süredir Almanya’da gösterimde olan “Türkisch für Anfaenger” (Yeni Başlayanlar İçin Türkçe) adlı film haftanın en çok izlenen filmleri listesinde birinci sıraya yükseldi.
Senaristiliğini ve yönetmenliğini Bora Dağtekin'in yaptığı “Türkisch für Anfaenger” (Yeni Başlayanlar İçin Türkçe) Almanya'da haftanın en çok izlenen filmi oldu. Piyasa araştırma şirketi Media Control'ün verdiği bilgilere göre, film bir süredir en çok izlenen filmler listesinde birinci sırada olan Fransız yapımı “Intocuhables”ı geride bırakarak en çok izlenenler listesinin ilk sırasına yerleşti. Filmi perşembe ve cumartesi günleri arasında Almanya'da toplam 369 bin kişi izledi.
Adnan Meral, Anna Stieblich, Elyas M'Barek, Josephine Preuss, Katja Riemann ve Günther Kaufmann'ın rol aldığı filmde çok kültürlü Öztürk - Schneider ailesinin hikâyeleri esprili bir dille beyazperdeye taşınıyor. Çekimlerinin bir bölümünün Tayland'da yapıldığı komedi türündeki filmde, Öztürk - Schneider ailesinin komik hikâyeleri bir yaz tatili etrafında anlatılıyor.
Film daha önce dizi olarak yayınlanmıştı.
Televizyondan beyazperdeye
33 yaşındaki yönetmen Bora Dağtekin Berlin'de yayımlanan “Tagesspiegel” gazetesine yaptığı açıklamada, “Ben tam bir tüketim canavarıyım, benim çok izlenen filmler ilgimi çekiyor, sanat filmlerini izlemiyorum” dedi.

Naylon torbaları ne yapmalı?

Doga icin elele grubu/Facebook paylasimidir.
 

 Avrupa Komisyonu önümüzdeki haftalarda Avrupa'da kullanılan naylon torba miktarının azaltılması için alınabilecek önlemleri açıklayacak. Bu konuda düzenlenen yoklamaya katılan 15 bin kişinin çoğunluğu naylon torba kullanımının yasaklanmasını istediklerini bildirdi.

Avrupa'da her yıl 800 bin ton, tek kullanımlık naylon torbalar tüketiliyor. Komisyon araştırmasına göre... 2010 yılında ortalama bir AB yurttaşı 191 adet, bir seferlik torba kullanmış ve bunların sadece yüzde 6'sı geri dönüştürülmüş.

Her yıl 4 milyarı aşkın naylon torba çöpe atılıyor. Komisyonun Çevreden Sorumlu Yetkilisi Janez Potocnik, "Naylon torbalar ve atılan plastik maddeler çevreyi kirletiyor, doğal hayatı tehdit ediyor ve Büyük Okyanus'ta 15 bin kilometre kareyi aşan bir alana yayılmış 'plastik çorba' yaratıyor." dedi.

Peki insanın tükettiği naylon torbalar sorununa nasıl bir çare bulunabilir? Hangi yöntemler, nerelerde denendi?

Kesin yasaklama

Geçen yıl İtalya Avrupa'da geri dönüşümü mümkün olmayan naylon torbaları yasaklayan ilk Avrupa ülkesi oldu.

Çin, Güney Afrika, Kenya, Uganda, Tayvan ve Bangladeş gibi bazı ülkeler çok ince olan naylon torbaları yasakladılar. Bangladeş'te, bu tür torbaların kanalizasyon sisteminde tıkanmaya yol açtığı ve ölümcül sellere neden olduğu belirlendi.

Ruanda, Somali ve Tanzanya'nın aralarında bulunduğu birkaç ülke naylon torba kullanımını tamamen yasakladı.

Kirlenme konusundan kaygı duyan, deve ve diğer hayvanlara verilebilecek zarardan endişelenen Birleşik Arap Emirlikleri, gelecek yıl geri dönüşümü mümkün olmayan tüm naylon torbaların kullanımını yasaklıyor.

İngiltere'de bakan yardımcısı Lord Henley, dört yıl boyunca süren düşüşten sonra, 2010'da naylon torba kullanımının yüzde 5 oranında artmış olmasından rahatsız olduğunu söyledi ve İngiltere'de de bir yasaklama kararı çıkarılabileceğini kaydetti.

Çevre örgütü Friends of the Earth, naylon torba yerine kullanılacak diğer seçeneklerin kamuoyuna gerektiği gibi anlatılması, halka ve mağaza sahiplerine yeterli hazırlık zamanı tanınması ve uygulamanın yoksullar üzerinde orantısız bir şekilde olumsuz etki yaratmaması koşuluyla, naylon torba yasağını destekliyor.

ABD'de yerel yasalara göre, ortaya karmaşık bir tablo çıkıyor. Plastic Bag Ban Report adlı internet sitesini yürüten Ted Duboise, "Los Angeles kentinde naylon torba yasağı uygulanmazken, Los Angeles idari bölgesinde yasak uygulaması var. Bu konuda tam bir karmaşa egemen. Bir süpermarkete gidiyorsunuz, orada naylon torba oluyor; bir iki kilometre ötedeki bir süpermarketteyse naylon torbaların yasak olduğunu görüyorsunuz." dedi.

Naylon torba vergisi

İrlanda Cumhuriyeti, Mart 2002'de satılan her naylon torbadan 15 cent almasına başladı. Bu uygulama, ülkede atılan naylon torba miktarında yüzde 95 azalma sağladı. Bir yıl içinde alışveriş yapanların yüzde 90'ı çevreci çantalar kullanmaya başladı.

Ülkede bu uygulamanın başlamasından hemen sonra kişi başına kullanılan yıllık naylon torba sayısı 21'e inmişken, bu sayının daha sonra 30'a çıkması üzerine, naylon torbalardan alınan vergi, 2007'de 22 cente çıkarıldı. (Uygulamanın başlamasından önce bu sayı 328'di.)

Bu aşamaya kadar hükümet naylon torba satışından 75 milyon euro topladı. Bu para Çevre Fonu'na aktarıldı ve yeni geri dönüşüm yöntemlerinin araştırılması ile çöp miktarının azaltılması çalışmalarında kullanıldı.

İrlanda'yı, Belçika, Almanya, İspanya, Norveç ve Hollanda izledi.

Birleşik Krallık'ın Galler bölgesi, geçen yıl her naylon torbadan 5 pence almaya başladı. Gelecek yıl da Kuzey İrlanda aynı uygulamaya başlayacak. Galler bölgesi yönetimi ayrıca, müşterilere bedava naylon torba vermeye devam eden mağazalara 5000 sterlin ceza kesileceğini bildirdi.

İnternetteki plasticbaglaws.org adlı sitenin kurucusu Amerikalı avukat Jennie Romer, "İrlanda'nın naylon torba satışlarıyla topladığı vergiler bu alandaki en başarılı uygulama; zira hem toplanan miktar hayli yüksek, hem de kişi başına kullanılan naylon torba miktarına göre düzenlenebiliyor." diyor.

Çevreci çantalar

Alışverişe çıkanlar naylon torba kullanamayacaksa, başka tür torba veya çantalar kullanabilmeleri gerekecek ama bu konuda da ideal bir çözüm mevcut değil. Kumaş ya da naylondan yapılmış olan, daha kalın, daha dayanıklı çantaların çevre üzerindeki zararları, standart süpermarket poşetlerinden daha büyük boyutlarda.

Geçen yıl, İngiltere Çevre Kurumu, Süpermarket Torbalarının Hayat Döngüsü Değerlendirmesi'ni yayımladı. Buna göre dayanıklı torba ve çantaların, çevre açısından sıradan naylon torbalara kıyasla daha iyi bir seçenek oluşturabilmesi için, birçok defa kullanılması gerekiyor.

Örneğin eğer bir naylon torba bir defa kullanılıyorsa, kağıttan yapılma torbanın (üretim ve nakliyat sırasında yaratılan daha fazla karbon miktarını karşılayabilmek için) 3 defa kullanılması gerekiyor. Aynı kıstasa göre, naylondan yapılma, daha dayanıklı bir torbanın 4 defa, pamuklu bez torbanın ise 131 defa kullanılması gerekiyor.

Eğer naylon torba yeniden kullanılırsa, her kullanımdaki karbon ayak izi daha da azalıyor. Diğer torba ve çanta çeşitleriyle bu derecede azalan karbon ayak izi sağlanabilmesi için de, artan defalar kullanılmaları gerekiyor.

Yapılan araştırmada, dayanıklı çevreci çantaların sıradan naylon torbalardan büyük olması ve haftalık alışverişlerde bu türde daha az çantaya ihtiyaç duyulması unsuru da hesaba katıldı.

Alışverişlerde hangi tür çanta veya torba kullanılırsa kullanılsın, daha sonra da ya alışveriş amacıyla veya çöp toplamak için, torbanın olabildiğince çok sayıda kullandırılması hedefleniyor.

2010 yılında Arizona Üniversitesi'nce yapılan bir çalışmada, yeniden kullanılabilir market çantalarının "besinlerden kaynaklanan tehlikeli bakteriler için üreme alanı oluşturduğu ve kamu sağlığı açısından ciddi tehlike yarattığı" kaydedildi. Ancak, bu araştırmaya, birçok plastik üreticisini bünyesinde toplayan Amerikan Kimyasal Konseyi'nin mali kaynak sağlamış olduğu da dikkate alınmalı.

ABD'deki Tüketiciler Birliği'nde görevli bir bilim adamı, aynı miktarda bakterinin, ortalama bir salata poşeti içinde de bulunabileceğine işaret ederek, araştırmayı eleştirdi.

Biyolojik ayrışabilir torbalar

Avrupa Komisyonu, biyolojik olarak ayrışabilen ve gübreleşebilen torbaların da daha iyi etiketlenmesi gerektiğini düşünüyor.

Gübreleşebilen torbalar, yalnızca sınai gübre fabrikalarında dönüştürülebiliyor. Biyolojik olarak ayrışabilen torbalarsa, doğaya karışabiliyor ama bunların da değişik türleri var:

Mısırdan yapılanlar atık depolama arazilerinde ayrışabiliyor. Ama bu süreç içinde küresel ısınmanın önemli unsurlarından biri olan metan gazı çıkarıyorlar. Bunun yanı sıra, atık arazisinde değil, su ya da hava ile buluştuğunda ayrışabilen okso-biyolojik torbalar mevcut.

Okso-biyolojik torba üreten İngiliz şirketi Symphony, ürünlerinn 6 ile 18 ay içinde biyolojik olarak ayrışabilecek şekilde "programlanabileceğini" belirtiyor.

Şirketin başkanı, eski Muhafazakar Parti milletvekili Michael Stephen, BBC'ye yaptığı açıklamada, "Büyük Okyanus'un kuzeyinde Teksas eyaleti büyüklüğünde, plastik maddelerden oluşmuş dev bir tabaka yüzüyor. Bu tabakanın içindeki torbalar okso-biyolojik ayrışabilir özellikte olsaydı, şimdiye kadar yok olmuşlardı." dedi.

Ancak plasticbaglaws.org sitesinin kurucusu Jennie Romer, "Biyolojik olarak ayrışabilirlik, genellikle yanıltıcı bir kavram. Öyle ki, yakınlarda Kaliforniya'da 'biyolojik olarak ayrışabilir' diye etiketlenen plastik ürünlerin satışını yasaklayan bir karar tasarısı, yasalaştırıldı." diyor.

Kese kâğıdı

Kese kâğıdı, öteden beri Amerikalıların geleneksel alışveriş torbası olageldi. Açık kahve renkli kese kâğıtları atık arazilerinde çürüyor olsa bile, İngiltere Çevre Kurumu, kese kâğıtlarının karbon ayakizlerinin sıradan naylon torbalardan yüksek olduğuna işaret ediyor.

Ayrıca, eldeki veriler kese kâğıtlarının genellikle ikinci kez, örneğin çöp toplamak için ya da başka amaçlarla kullanılmadığını gösteriyor.

Plastic Bag Ban Report internet sitesinden Ted Dubois, Amerika'da kese kâğıdı kullanımının yaygın olmasının ardında ülkedeki güçlü kâğıt hamuru sanayiinden gelen baskıların bulunduğunu belirtiyor.

Dubois, yıllar içinde süpermarketlerin naylon torba kullanıma yöneldiğini ama şimdi, kese kâğıtlarının en az naylon torbalar kadar çevreye zararlı olduğunun açıklanmasına rağmen yeniden kese kâğıdı kullanımının yaygınlaştığını kaydediyor.
(BBCTürkçe)